Bir muhabbet kelimeler ile vâsfedilince değer kaybeder mi? Derin bir sessizlik midir anlaşmanın en başat unsuru? Gökler nasıl bu kadar uzak yer neden bu kadar geniş ve insan niçin böyle aciz? Nasıl oluyor da hiçbir şey bilmiyorken yine de koca dağları var etmiş edası ile yürüyoruz kaldırımlarda? Hiç bilmiyorum. Gün geçtikçe bildiklerim bilmemezliğime yetmiyor. Bilmek için ne kadar gidersem gideyim hiç gidemediğimi ve aslında hiç bir zaman da varamayacağımı hissediyorum. Bu koşturmacalar nereye doğru diye sorarsan belki de kaçıyorum bizi en yalın hali ile sarıp sarmalayan gerçeklikten. Hiç konuşmasam hiç yazmasam yine de anlıyorsun değil mi?
Kısacık günleri var insanın ve buna rağmen o kısacık günler büyüyor büyüyor büyüyor. Uzuyor gecenin karanlığı. Derin bir muhabbet sarıyor bizi. Tarihin içinde kayboluyoruz. Sanki her cenk meydanında biz varız. İstanbul’u nakış nakış dokuyoruz hayalimizin en derin dehlizlerinde. Bir medeniyetin satır aralarına bakıyoruz. Süleymaniye’de üşüyor ayaklarımız. Koca bir imparatorluğun 67 senede bitirebildiği Yeni Cami’ye inince nedense hüzünleniyoruz. Tercih etmenin ve karar vermenin ne kadar zor olduğunu ve bunun insanı sürükleyeceği büyük hüsranı Murat türbesinde küçücük mezarlar görünce hayretle seyrediyoruz. Bir sandala binince bizi nedense bazen sonsuzluğa doğru hiç durmadan sürüklemesini istiyoruz. Hiç buralı mı olamadık bu zamandan mı olamadık bilmiyorum ama derin bir hasar var bir yerlerde.
Mekan paylaşmak hayatın bizi mecbur ettiği bir mefhum. Zamanı paylaşmak insan olmanın zorunluluğu. Bu ikisini aynı sahnede paylaşmak kaderin bir cilvesi. Bunlar bir arkadaşlığa yetiyor mu dersin. Bilmiyorum doğrusu. Fakat bir bilinç paylaşmak, tarihe, medeniyete, coğrafyaya ve geleceğe dair bir bilinç paylaşmak insanın hür iradesi ile tayin ettiği olgular. Biliyorum ki zaman en sevimli çocuklarını bile unutacak, mekan bizden bir iz bırakmayacak ve bu sahne nice insanlar, nice aşklar ve nice kavgalar görecek. Fakat bir tren ile körfezden geçerken bir sabah namazı vakti bizi uzaklara daldıran o bilinç, o fikir birliği onca sessizliğimizle anlaşmamız kısa bir an da olsa bu arkadaşlığın bir opinio necessita olmanın çok ötesinde olduğunu bana kanıtlamaya kafi.
Bir çok hatıra yazabilirim ve uzattıkça uzatabilirim bu uzatılası kelimeleri. Ama biliyorsun ara sıra hafızam bana ihanet ediyor. Fakat dönüp geri bakınca dostluğunun ne büyük bir sığınak olduğunu görüyorum. Biliyorsun hatıralar insanların hayatlarının yarısını yaşadıktan sonra ikinci yarısında dönüp ilkine ağıtlar yakmasından başka bir şey değil. Onun için dün dün ile gitti cancağızım, bugün yeni şeyler söylemek gerek fotoğraf çekmek değil o fotoğrafı yaşamak ve yaratmak gerek. Yarınların belirsizliğinde buluşmak üzere. Huzurundan ayrılırken sana “Far over the misty mountains cold” demek istiyorum.