Nasîb aldık bu mâtem-hâneyi fânî görenlerden,
Civâr-ı Kerbelâ’dan nükhet-î bad-î sabâ geldi.
Erişti feyz-i kudsî-yî hidâyet hak erenlerden,
Nefîr-î gaybdan bir na’ra-yî yâ merhabâ geldi.
Tenezzül etmez oldu gönlümüz ezvâk-ı dünyâye
Vücûdu mahv edince bulduk ancak rif’at ü pâye
Teveccüh eyledi bir dem gönüller arş-ı a’lâye
Bizi irşâr içün ervâh-ı pâk-î evliya geldi.
Çekip baş hırka-yî mahviyyete sûrette pest olduk
O zevk-i aşk ile tâ haşre dek bî-hûş ü mest olduk
Ezelde bâde-î Kevser’le ser-mestî “Elest” olduk
Dile ilhâm-ı Subbânîyle ikrâr-î “belâ” geldi.
Şeh-î Âl-î Abâ uğrunda cân ü ser fedâ kıldık
Nesîmî veş vücûdun kisvesin candan cüdâ kıldık
Düşüp şeh-râh-ı aşk-î Hakka terk-î mâ-sivâ kıldık
Bu dünyânın sefasından bize artık gınâ geldi.
Uçurduk mürg-i aşkı, rûhu kurb-î câha vardırdık
Visâl arzûsunu zevk-î “fenâ fillâh’a vardırdık
Alî, senden meded!.. Gülbangini dergâha vardırdık
Verâ-yî perde-î esrârdan aks-î sedâ geldi.
Bütün eşyayı dîdâr-î cemâle mübtelâ gördüm
Bu varlık devrini bî-ibtidâ, bî-intihâ gördüm
Cihânı ser-te-ser âyîne-î sûret-nümâ gördüm
“Enelhak” nağmesiyle rûhuma bir i’tilâ geldi.
O dem bî-hûş olup hayretle geçtim cân ile serden
Sıhâh-i rûh doldu na’ra-yî “Allahü Ekber”den
Cihan nûrün alâ nûr oldu hep dîdâr-ı Hayder’den
Bana ma’nâda sultânım Aliyyi’l-Mürtezâ geldi.
Bugün ben dâra çektim kendimi, Hallâc-ı Mansûr’um
Canımdan, benliğimden, âlemimden dûr ü mehcûrum
Tutuştum âteş-î aşkınla ez ser tâ kadem nûrum
Senin mihr-î cemâlinden müessir bir ziyâ geldi.
Açıldı nazra-gâhımda melâ’-î âlem-î ma'nâ
Makâmım “ka'b ü kavseyn” oldu gördüm kendimi hakkâ
Mübârek oldu miracım, “Fesubfıânellezî esrâ”
Gönül vahdet-serâyından mübeşşir bir nidâ geldi.
Senin uğrunda yâ Haydar, fedadır cism ile cânım
Hazîz-î âsitânında hemen her lâhza kurbânım
Tecellî-yî cemâlinle bugün devletli sultânım
Cebin-sây olmağa dergâhına, Âşık Rızâ geldi.
(Serâb-ı Ömrüm, 1892)