Genelde edebiyat, daha özelde ise şiir, sözü etkili, çarpıcı, yoğun anlamlı ve güzel söyleme sanatıdır. İnsanlar yüzyıllar boyunca dili işleye işleye zenginleştirmişler, ifade imkânlarını genişletmişler ve iletişimi daha güzel sağlayacak bir araç konumuna getirmeye çalışmışlardır. Zaman içinde dili kullanan halk, yazarlar ve şairler, dili işleye işleye tek boyutluluktan, tek bir mananın ya da şeklin karşılığı olmaktan çıkarıp, birden fazla manayı karşılayabilecek bir biçime sokmuşlardır. Böylece dil, kuru bir iletişim aracı olmak yerine sesiyle ahenkli, manasıyla derinlikli, zengin, yoğun içerikli ve görüntüsüyle hoş bir kompozisyon hâline gelmiştir.
Edebî sanatlar, dilin gerçek ve sembolik her türlü manasını karşılamak, az sözle çok şey ifade etmek, anlam ve çağrışım ilgileri kurmak, harf ve kelimelerin şekil olarak görüntülerinden ve ses değerlerinden yararlanarak daha etkili ve güzel söz söyleme amacıyla üretilmiş söz sanatlarıdır.
Edebî sanatlar, ince duyguların, keskin zekâların ve estetik duyarlılığın ürünü olarak doğmuştur.
Türk edebiyatında en eski dönemlerden günümüze kadar, özellikle Türk Klâsik (Divan) edebiyatında edebî sanatlara büyük önem verilmiştir. Bu sanatları belli başlı şu başlıklar altında topluyoruz:
- Mecazlar, 2. Mana (Anlam) Sanatları, 3. Söz Sanatları.
Mecaz, yol, geçecek yer, gerçeğin zıddı gibi manalara gelir. Terim olarak ise sözün, kelimenin asıl manasıyla değil, benzerlikler kurma yoluyla başka manalara gelecek şekilde kullanılmasıdır.
Mecazlar başlıca altı alt bölüme ayrılır:
1.1. Benzetme (Teşbih)
Kelime manası: Benzetme.
Terim manası: Aralarında bazı özellikleri açısından ilgi kurulabilen iki unsurdan benzerlik bakımından güçsüz olanı güçlü niteliklere ve özelliklere sahip olan diğer unsura benzetmektir.
Benzetme (teşbih) sanatı dört benzetme unsurundan oluşur:
Benzeyen: Aralarında benzerlik kurulan unsurlardan özelliği ve niteliği bakımından zayıf olun unsur.
Kendisine benzetilen: Benzerlik kurulan unsurlardan nitelik ve özelliği bakımından üstün, güçlü olduğu için kendisine benzetme yapılan unsur.
Benzetme yönü: Benzerlik kurulan unsurlar arasındaki benzeşme ilgisi ve yönü¬dür.
Benzetme edatı: Unsurlar arasında benzerlik ilgisi kuran edat ya da edat görevini yüklenmiş kelimeler, ekler. Bunların başlıcaları şunlardır : gibi, bigi, tek, andırır, ben-zer, niteki, nitekim, sanki, çü, çün, mânend, gûyâ, gûne, gûnâ, sıfat, misâl, misl, kadar, -veş, - âsâ, -vâr, âdetâ, nisbet, meğer ki, tıpkı.
Bu dört unsurundan birinin ya da birkaçının yer alıp almamasına göre benzetme üçe ayrılır:
1.1.1. Ayrıntılı Benzetme
Her dört unsurun da bulunduğu benzetme.
Örnek :
Aktı gönlüm su gibi sen serv-i dil-cûdan yana
Sen de mâyil ol revân ey serv akar sudan yana
Zâtî
(Gönlüm, su gibi gönlü çeken servi boylu sen sevgiliden yana aktı. Ey servi boylu güzel, sen de akarsudan yana akmaya eğilimli ol.)
Benzeyen : Gönül
Kendisine benzetilen : Su
Benzetme edatı : Gibi
Benzetme yönü: Suyun akması ile sevenin sevilene eğilim, ilgi göstermesi, ona doğ¬ru yönelmesi, arasındaki ilişki.
1.1.2. Kısaltılmış Benzetme
Teşbihin dört unsurundan benzetme yönünün söylenmediği benzetme.
Örnek :
Âb-gîne içinde mey gibidir
Leb-i la'lin hayâli dilde müdâm
Bâkî
(Devamlı olarak gönülde kırmızı dudağının hayali billûr kadeh içindeki şarap gibi-dir.)
Benzeyen : leb-i la'l
Kendisine benzetilen : mey
Benzetme edatı : Gibi
Benzetme yönü belirtilmemiş.
Aşıkın gönlünde sevgilinin kırmızı dudağının haya¬li, düşüncesi, tasavvuru, kırmızılığından ve zevk vericiliğinden dolayı billûr kadeh içindeki şaraba benzetilir.
1.1.3. Pekiştirilmiş Benzetme
Benzetme edatına yer verilmeyen benzetme.
Örnek:
Aşk bir şem-i İlâhîdir benem pervanesi
Şevk bir zencîrdir gönlüm anın dîvânesi
Hayâlî
(Aşk, ilahî bir mumdur. Onun etrafında dönen pervanesi, kelebeği de benim. Şevk bir zincirdir, gönlüm de onun delisidir.)
Burada aşk ilâhî bir muma , şevk de zincire benzetilmiş; ancak benzetme edatı kulla-nılmamıştır.
1.1.4. Uz Benzetme (Teşbih-i Beliğ)
Yalnız benzeyen ve kendisine benzetilen unsurlarıyla yapılan, benzetme edatı ve benzetme yönüne yer verilmeyen benzetme.
Örnek :
Gözyaşı encümünü rehber edinmezse eğer
Şeb-i gamda eremez âşık-ı güm-râh sana
Necâtî
(Yolunu şaşırmış âşık, eğer gözyaşı yıldızlarını kılavuz edinmezse, gam gecesinde sana ulaşamaz.)
Benzeyen : Gözyaşı
Kendisine benzetilen: Encüm (yıldızlar)
1.1.5. Yaygın Benzetme
Benzeyenle kendisine benzetilen arasındaki birden fazla özelliğin anlatıldığı benzetme. Benzeyen ile kendisine benzetilen arasındaki benzerlikler aktarıldıktan sonra, temel benzerlik unsuru belirtilir.
Örnek :
Nevha
I
Feminin rengi aks edip tenine Yeni açmış güle misâl olmuş İn'itâfile bak ne âl olmuş,
Serv-i sîmin safâlı gerdenine
O letâfetle ol nihâl-i revân
Giriyor göz yumunca rüyâma.
Benziyor, aynı kendi hülyâma
Bu tasavvur dokundu sevdâma.
Âh böyle gezer mi hiç cânân ?...
Gül değil arkasında kanlı kefen...
Sen misin, sen misin garîb vatan?...
(Namık Kemal - Vâveylâ)
(Ağzının rengi tenine yansıyıp yeni açmış güle benzemiş. Gümüş servinin safalı boynuna dönüp bir bak, ne kırmızı olmuş. O güzellikle su gibi akıp giden o fidan, gözümü yumunca rüyama giriyor. Aynı kendi hülyama benziyor. Bu düşünce sevdama dokundu. Ah, sevgili hiç böyle gezer mi ? Gül değil arkasında, kanlı kefen sen misin, sen misin garip vatan?)
Bu metinde "vatan" bir sevgiliye benzetilmiş. Şair vatana âşık oluşunu bir kadına âşık olmayla özdeşleştiriyor. Sevilen kadınla vatan arasında benzerlikler kurup, sonunda da benzetilen unsur olan "vatan"ı belirtiyor.
1.2. İğretileme (İstiare)
Kelime manası : Ödünç, iğreti alma.
Terim manası: Bir kelimenin manasını geçici olarak başka bir kelime hakkında kullanma.
Bir şeyi gerçek manasının dışında bazı bakımlardan benzerlik kurulan başka bir şeyin ismiyle belirtmektir. İstiarede söz, kendi gerçek manasının dışında kullanılır ve benzetme amacı güdülür. İstiare sanatı, benzetilen ile kendisine benzetilen unsurlarından sadece birinin belirtilmesiyle yapılır ve ikiye ayrılır:
1.2.1. Açık İğretileme (Açık İstiare)
Kendisine benzetilen unsuruyla yapılan iğretileme.
Örnek :
Aceb ne bezmde şeb-zindedâr-ı sohbet idin
Henüz nergis-i mestinde bûy-ı hâb kokar.
Nedim
(Acaba hangi dost meclisinde sabaha kadar sohbet ettin. Nergis[e benzeyen mah¬mur, sarhoş gözün]den hâlâ uyku kokusu geliyor )
Burada "nergis" ile "göz" kastedilmiştir. Benzetilen "göz" söylenmemiş kendisine benzetilen unsur olan "nergis" doğrudan göz manasında kullanılmıştır. Beyitte ge¬çen "kokar" kelimesiyle de nergisin asıl manası arasında ilişki vardır.
1.2.2. Kapalı İğretileme (Kapalı İstiare)
Sadece benzeyen unsuruyla yapılan iğretileme.
Örnek :
Eşcâr-ı bâğ hırka-i tecrîde girdiler
Bâd-ı hazân çemende el aldı çenârdan
Bâkî
(Bahçenin ağaçları tecrit hırkasına girdiler, tüm varlıklardan sıyrıldılar. Sonbahar rüzgârı, çimenlikte, bahçede çınardan el aldı.)
Burada sonbaharda yapraklarını döken ağaçlar, dünya varlıklarından sıyrılan mutasavvıflara benzetilmiş. Benzetilen unsur olan ağaç belirtilmiş, ancak kendisine benzetilen unsur olan mutasavvıf söylenmemiştir.
1.3. Mecaz-ı Mürsel
Bir sözü, gerçek manasından başka bir anlamda ve benzetme amacı gözetmeden kullanma. Bu sanatta sözün kendi gerçek manasının dışında olmasına ve gerçek manasının düşünülmesine engel bir şey bulunmasına dikkat edilir.
Mecâz-ı mürsel sanatı genellikle şu yollarla yapılır : Parça belirtilerek bütün, bütün belirtilerek parça ; durum söylenerek yer, yer belirtilerek durum ; sebep söylenerek sebep olan şey , sebep olan şey belirtilerek sebep ; genel vurgulanarak özel, özel vurgulanarak genel kastedilir.
Örnek :
Aldın hezâr büt-gedeyi mescid eyledin
Nâkûs yerlerinde okuttun ezânları
Bâkî
(Binlerce puthaneyi alıp mescide dönüştürdün. Çan yerlerinde ezanları okuttun.)
Burada parça-bütün ilişkisi bağlamında, "nâkûs" parçasıyla Hristiyanlık dini ; "ezan" parçasıyla da İslâm dini vurgulanmak istenmiştir.
1.4. Kinaye
Asıl maksadı dolaylı va kapalı bir şekilde ifade eden söze denir. Sözün gerçek manası kastedilmiş olabilir; ancak asıl amaç mecazlı manası vermektir. Söz hem gerçek hem de mecazî manasıyla birlikte kullanılır. Türkçedeki deyimler genellikle kinayeli sözlerdir.
Örnek :
Gönlüm gibi ey nâme gidip yârda kaldın
Baş üzre yerin var ham-ı destârda kaldın
Nâilî-i Kadîm
(Ey mektup, gönlüm gibi gidip sevgilide kaldın. Baş üzre yerin, var sarığın büklümlerinde, kıvrımlarında kaldın)
Burada mektubun sarığın kıvrımları arasında kalması gerçek manasıdır. Onun baş üzre yeri olması da hem gerçek manasıyladır hem de saygı gördüğünü ifade eder.
1.5. Tariz
Kelime manası: Dokundurma, dokunaklı söz söyleme, sataşma, ilişme, taşlama. Terim manası: Sözün gerçek ya da mecazlı manasıyla kullanılmayıp, tamamen bunların zıddı bir mananın kastedilmesidir. Amaç, sözü ters manasıyla kullanmaktır. Bu sanat iğnelemek, alaya almak ve taşlamak için kullanılır.
Örnek :
Ters Öğüt Destanı
Bir yetim görünce döktür dişini
Bozmağa çabala halkın işini
Günde yüz adamın vur kır dişini
Bir yaralı sarmak için yeltenme
Huzûrî
Şair burada aslında söylediklerinin tam tersini kastetmektedir ve bu türlü davrananları yermektedir.
2.6. Kişileştirme (Teşhis ve İntak)
Teşhis "kişileştirme", intak "konuşturma" demektir. İnsanın dışındaki canlıları, hayvanları, bitkileri ve cansız varlıkları insan gibi düşündürüp konuşturmaya, in-san gibi davrandırmaya, kişileştirme ya da teşhis ve intak sanatı denir. Bu sanata en çok masallarda, özellikle hayvan masallarında rastlanır.
Örnek :
Hârdur tahrîk-i bâd ile libâsın çâk eden
Yoktur ey hâce güle hergiz ziyânı bülbülün
Zâtî
(Elbisesini rüzgârın tahrikiyle yırtan dikendir ey hoca. Bülbülün güle asla zararı yoktur.)
Burada gül, bülbül ve diken kişileştirilmiştir.
Mana (Anlam) Sanatları
Bu bölümde, bir edebî metinde sözlerin gerçek anlamlarıyla ilgili sanatlar yer alır.
2.1. İham
Kelime manası: Vehme düşürme.
Terim manası: İki ve daha fazla manası olan bir kelimeyi bütün manalarıyla birlikte kullanma sanatıdır.
Örnek :
Şemîm-i kâkülün almış nesîm gülşende
Demiş ki sünbüle sende emânet olsun bu
Figânî
(Sabah esen hafif tatlı rüzgâr, gül bahçesinde senin kâkülünün güzel kokusunu almış ve sünbüle demiş ki, sende emanet olsun bu -koku-.)
Bu beyitte "bu" kelimesi, hem koku hem de işaret sıfatı anlamlarıyla birlikte kullanılmıştır.
2.1.1. İham-ı Tenasüp
Sözün söylenmemiş manasıyla mısra ya da beyitteki öteki kelimeler arasında mana ilgisi kurulan ihamdır.
Örnek :
Sür sâkiyâ kümeyt-i sebük-seyr-i sâgarı
Gezdirmedir ilâcı su inmiş ayağına
Emrî
(Ey saki, kadehteki çabuk içiliveren şarabı ortaya sür; ayağına su inmiş, ilacı gezdirmedir.)
Bu beyitte "ayak" kelimenin hem organ ismi, hem de kadeh manası vardır. Birinci manası vurgulanmış, ikinci manası olan "kadeh" in "kümeyt", "sakî" ve "sâgar" kelimeleriyle ilgisi kurulmuştur.
2.1.2. İham-ı Tezat
Birden fazla manası olan bir kelimenin mısra ya da beyit içinde söylenmeyen manasıyla zıt manası olan bir kelime arasında ilgi kurularak yapılan iham sanatıdır.
Örnek :
Vakt-i iftâr kühen sözlere karnım toktur
Vehbiyâ aç elini hayr duâ eyle hemân
Seyyid Vehbî
(İftar vakti modası geçmiş sözlere karnım toktur. Ey Vehbi, elini aç ve hemen hayır dua eyle.)
"Aç" sözcüğü hem "açmak" eyleminin emir şeklidir; hem de karnı acıkmış, yeme ihtiyacı duyan kimse manasındadır. Burada kelimenin ilk manası kullanılmış, kullanılmayan ikinci anlam ise "toktur" sözcüğüyle karşıtlık oluşturmuştur.
2.2. Tevriye
Kelime manası: Meramını gizlemek, bir şeyi örtmek, arkaya gizlemek.
Terim manası: Birden fazla manası olan bir kelimenin yakın manasını vurgulayıp, uzak manasını kastetmektir.
Örnek :
Bir bûse mi bir gül mü verirsin dedi gönlüm
Bir nîm tebessümle o âfet gülü verdi
Zâtî
(Gönlüm [o güzele] bir öpücük mü, bir gül mü verirsin diye sordu. O âfet sevgili ise yarım bir tebessümle gülü verdi)
Burada "gülü verdi" kelimeleriyle "gül çiçeğini verdi" manası söylenmiş; fakat sevgilinin tebessüm ettiği, bu teklif karşısında hafifçe gülümsediği anlatılmak istenmiştir.
2.3. İstihdam
Kelime manası: Kullanma, hizmete kabul etme. Terim manası: Bir kelime veya deyi-mi gerçek ve mecazlı anlamlarının tümünü kastederek, işaret ettiği anlamları ayrı ayrı kullanmak sanatıdır. Kelimenin her manası için ayrı işaretler bulunmaktadır.
Örnek :
Zâhidâ sâgarı çekmek eğer olduysa günâh
Sen sevâb içre bulun biz bu günâhı çekelim
Hayâlî
(Ey Zahit, kadeh çekmek eğer günah olduysa, sen sevap içinde bulun, biz bu günahı çekelim.)
"Çekmek" kelimenin gerçek manası tahammül etmek, katlanmak, üstlenmek, kabullenmektir. Mecazî manası ise içki içmektir. Birinci mısrada içki içmek manasına işaret eden kelime "sagar", ikinci mısrada üstlenmek manasına işaret eden kelime ise "günah"tır.
2.4. Tenasüp
Kelime manası: Uyma, uygunluk, birbirini tutma, yakışma.
Terim manası: İçki ve içki âlemi, peygamber ve mucizeleri, din ve ibadet, mitoloji, tarih ve mesnevi kahramanları, dil ve edebiyat, müzik, kimya, tabiat gibi belli bir konuyla ilgili olarak aralarında bazı bakımlardan ilgiler bulunan birden fazla kelime, terim veya deyimi mısra ya da beyit içinde bir arada kullanmaktır.
Örnek :
Sensin bizi muhlis yine gark-âb-ı fenâdan
Ne zevrak u ne Nûh u ne tûfân biliriz biz
Nâilî-i Kadîm
(Fânilik, yok olup gitme suyunda boğulmuş olan bizleri kurtaracak yine sensin. Biz ne kayık, ne Nuh, ne de tufan biliriz.)
Bu beyitte Nuh peygamber, onun hayatı ve mucizeleriyle ilgili olarak "gark-âb", "zevrak", "Nuh", "tufan" kelimeleri tenasüplü olarak bir arada kullanılmıştır.
2.5. Leff ü Neşr (Toplama ve Dağıtma)
Kelime manası: Dürüp sarma ve yayıp dağıtma, toplama ve yayma.
Terim manası : Beyit içerisinde birinci mısrada bulunan birden fazla unsurla ikinci mısrada benzerlik ya da karşıtlık kurmaktır.
Örnek :
Yanağın u dudağın u teninle sûretin olmuş
Biri rengîn biri şîrîn biri nâzük biri ra'nâ
Ahmedî
(Yanağın, dudağın ve teninle yüzün; biri renkli, biri tatlı, biri nazik, biri güzel olmuş.)
"Yanağın" - "rengîn", "dudağın" - "şîrîn", "tenin" - "nâzük", suretin" - "ra'nâ" kelimeleri birbiriyle ilintili ve paralel bir şekilde düzenli olarak verilmiş.
2.6. Tecahül-i Arif
Arif "bilen", tecahül "cahil gibi, bilmez gibi görünme" demektir. Terim manası, kişinin bir durumu, gerçeği bildiği hâlde, nükte yaparak bilmezlikten gelmesi, bil¬miyormuş gibi davranmasıdır.
Örnek :
Göz gördü gönül sevdi seni ey yüzü mâhım
Kurbânın olam var mı benim bunda günâhım
Nahîfî
(Göz gördü, gönül sevdi seni ey ay yüzlüm. Senin kurbanın olayım, bunda benim bir günahım var mı?)
Ey şuh! Nedîmâ ile bir seyrin işittik
Tenhâca varub Göksu'ya, işret var içinde.
Nedîm
(Göksu mesire alanına güzel ile dolaşmaya giden şairin kendisidir. Bundan habersizmiş gibi olup biteni nakletmektedir.)
2.7. Hüsn-i Talil (Güzel Sebebe Bağlama)
Kelime manası: Güzel yorumlamak, güzel bir sebebe bağlamak.
Terim manası: Gerçek bir olayın meydana gelişini, gerçek sebepleriyle değil de söze güzellik katmak için, şairin kendince bulduğu hayalî nitelikteki güzel bir sebebe bağlamasıdır.
Örnek :
Gül-i ruhsaruna karşu gözümden kanlu akar su
Habîbim fasl-ı güldür bu akan sular bulanmaz mı?
Fuzûlî
(Senin yanağında açan çiçeklerin karşısında gözümden kanlı sular akmaktadır. Ey sevgili! Bu mevsim gül mevsimidir. Akan sular bulanmaz mı?)
Bahar mevsiminde karlar erir, yağmurlar yağar ve toprağı alıp götüren akarsular bulanık akar. Bunun başka bir sebebi yoktur. Ancak şair güzel bir hayal ortaya koymak için suların akar bulanık akmasını güllerin açmasına bağlamaktadır.
2.8. Sihr-i Helâl
Kelime manası: Helâl olan büyücülük.
Terim manası: Bir beytin birinci mısraının sonunda yer alan bir kelime ya da kelime grubunun, hem birinci mısraın sonuna hem de ikinci mısraın başına getirildiğinde anlamlı olacak şekilde kullanılmasıdır.
Örnek :
Âkil isen vahş u tayrın şâhı ol Mecnûn gibi
Başına mürg âşiyanından külâh-ı devlet al
Hayâlî
(Akıllı isen Mecnun gibi vahşi hayvan ve kuşların şahı, padişahı ol. Başına kuş yuvasından devlet külâhı (tacı) al. )
Birinci mısraın sonundaki "Mecnun gibi" ifadesi, hem birinci mısraın sonunda, hem de ikinci mısraın başına getirildiğinde anlamlıdır.
2.9. Mübalağa (Abartma)
Kelime manası: Abartma, aşırı büyütme.
Terim manası: Bir durumu, özelliği olduğundan ya çok fazla ya çok az göstermek, bir olayı olamayacak şekilde zarif ve nükteli bir şekilde abartarak anlatma.
Örnek :
Donar soğuktan efendi semender âteşte
Bir iki gün dahi böyle eserse bu sarsar
Nedim
(Efendi, bu kasırga böyle bir iki gün daha eserse, ateşte yaşayan masal hayvanı olan semender soğuktan donar.)
Rüzgârın aşırı soğukluğunu vurgulamak için hiç olmayacak olan bir şeyi, ateşte ya-şayan bir hayvan olan semenderin bile donacağını söylüyor.
2.10. Tezat (Karşıtlık)
Kelime manası: Birbirine zıt olma, karşıt olma.
Terim manası: Birbirine zıt özelliklerin, duygu, düşünce ve hayallerin bir arada söylenmesidir.
Örnek :
Ne efsûnkâr imişsin âh ey dîdâr-ı hürriyyet
Esîr-i aşkın olduk gerçi kurtulduk esâretten
Namık Kemâl
(Ah ey hürriyetin güzel yüzü, sen ne büyücü imişsin. Esaretten kurtulduk, ancak bu kez de senin aşkının esiri olduk )
"Hürriyet" ve "esaret" kavramları arasında tezat (karşıtlık) vardır.
2.11. İstidrak
Kelime manası: Yetişme, erişme, nail olmadır.
Terim manası: Birisini övüyormuş gibi yapıp yermek, yeriyormuş gibi yapıp övmektir.
Örnek :
Öyle nâzik ki eğer şapkalı bir kunduracı
Evine gelse eder tâ kapudan istikbâl
Ziyâ Paşa
(Öyle nazik ki eğer şapkalı bir kunduracı evine gelse onu tâ kapıdan karşılar.) Şair burada sözünü ettiği kişiyi över gibi görünüyor, ancak yermektedir.
2.12. Tekrir
Kelime manası: Tekrarlama.
Terim manası: Manası güçlendirmek için aynı kelime veya kelime gruplarını tekrarlamaktır.
Örnek :
Her zulmü, kahrı boğmağa bir parça kan yeter
Ey şark uyan yeter! Ey şark uyan yeter!
Ali Canip
2.13. Nidâ
Kelime manası: Çağırma, bağırma, seslenme.
Terim manası: Şairin aşırı bir şekilde heyecanlanması ve duygulanması sonucunda"'ey", "hey", "eyvah" gibi ünlemlerle seslenmesidir.
Örnek :
Eyvâh !... Beş on kâfirin îmânına kandık
Bir uykuya daldık ki cehennemde uyandık!
Mehmet Akif Ersoy
2.14. İstifham
Kelime manası: Sorma.
Terim manası: Yanıt alma amacı gütmeden sözün manasını güçlendirmek için soru sormadır.
Örnek :
Nerde olsam çıkıyor karşıma bir kanlı ova
Sen misin, yoksa hayâlin mi, vefâsız Kosova
Mehmet Akif Ersoy
2.15. Rücu
Kelime manası: Dönme, geri dönme.
Terim manası: Söylenen bir sözden vazgeçer gibi yapıp, ondan daha güzel ve güçlü bir düşünceyi ifade etmektir.
Örnek :
Erbâb-ı teşâür çoğalıp şâir azaldı
Yok öyle değil şâirin ancak adı kaldı
Muallim Nâcî
(Şairlik taslayanlar çoğalıp gerçek şairler azaldı. Yok öyle değil, şairin ancak adı kal-dı.)
Burada rücu, "Yok öyle değil" ifadesiyle yapılmıştır.
2.16. Tefrik
Kelime manası: Ayırma.
Terim manası: İki unsurdan birinin üstünlüğünü vurgulamak için, aralarındaki farkları belirtmektir.
Örnek :
Seni Kisrâ'ya adâlette muâdil tutsam
Fazladır sende olan devlet ü dîn ü îmân
Bâkî
(Seni adalet konusunda Kisra'ya denk, eşit tutsam; sendeki devlet, din ve iman fazla gelir.)
Şair "sen" dediği kişiyle "Kisra"yı karşılaştırır ve onun Kisra'dan üstün olan özelliklerini vurgular.
2.17. Kat'
Kelime manası: Kesme, kesilme, biçme.
Terim manası: Sözü, ifadeyi tamamlanmadan bir noktada kesme.
Bunun sonunun, arkasının okuyucu tarafından getirilmesi ya da söylenmese de anlaşılması beklenir. Geri kalan kısmın söylenmemesinin, sözün etkisini artıracağı için söylenmesinden daha iyi olacağı düşünülür.
Örnek :
Ey kimsesiz âvâre çocuklar...
Hele sizler,
Hele sizler...
Tevfik Fikret
Burada kat' sanatı, ikinci mısradaki "Hele sizler" ifadesinde yapılmıştır.
2.18. Terdit
Kelime manası: Reddetme, geri çevirme.
Terim manası: Sözün, muhatabı önce merakta bırakıp, sonunun ne olacağını hissettirmeden sürdürüp, daha sonra hiç umulmayan çarpıcı bir sonla noktalanmasıdır.
Örnek :
Lades
Vaktiyle yazdığım gibi:
Uzayacağa benzer
Tutuştuğumuz lades.
Bak, kaç sene geçti:
Aldatamadın beni
Ölüm kardeş !
Behçet Necatigil
Şairin son mısraa kadar kiminle konuştuğu belli değildir. Son mısrada bunun "ölüm" olduğu çarpıcı bir şekilde belirtilir.
2.19. İltifat
Kelime manası : Dönüp bakma, dikkat, hatır sorma, sözü başka bir kişiye çevirme.
Terim manası : Bir konu devam ederken, anîden bir duygunun ortaya çıkışıyla sözün muhatabının değişmesi.
Örnek :
Aradan yıllar geçti, işte o günden beri
Ne zaman yolda bir hana rastlasam irkilirim,
Çünkü sizde gizlenen dertleri ben bilirim
Ey köyleri hududa bağlayan yaslı yollar,
Dönmeyen yolculara ağlayan yaslı yollar.
Ey garip çizgilerle dolu han duvarları,
Ey hanların gönlümü sızlatan duvarları!
Faruk Nafiz Çamlıbel
Şairin muhatabı önceleri "yollar" iken, daha sonra "han duvarları"dır.
2.20. Telmih (Anıştırma)
Kelime manası: Söz sırasında kastedilen bir şeyi imalı olarak belirtme, açık söylememe.
Terim manası : Herkesin bildiği geçmiş önemli olaylara, meşhur kimselere, hikâyelere, efsanelere, inançlara, atasözlerine, ayet ve hadislere doğrudan doğruya değil, dolaylı olarak değinmek, işaret etmektir.
Örnek :
Tûtî-i mu'cize-gûyem ne desem lâf değil
Çerh ile söyleşemem âyînesi sâf değil
Nef'î
(Mucizeler söyleyen papağanım, ne desem lâf değil. Felek ile söyleşemem, onun aynası saf değil.)
Burada papağana ayna karşısına geçip konuşma öğretilmesi ne bir telmih bulunmaktadır.
2.21. İrsal-i Mesel
Kelime manası: Atasözlerinden veya vecizelerden misal verme.
Terim manası: Konuyu pekiştirmek amacıyla bir atasözü ya da vecize değeri taşıyan bir ifade kullanmak.
Örnek:
Kirpikleri uzundur yârin hayâle sığmaz
Meşhûr bir meseldir mızrak çuvala sığmaz
Hevâî
(Sevgilinin kirpikleri hayale sığmayacak kadar uzundur. Şöyle meşhur bir atasözü vardır: Mızrak çuvala sığmaz.)
2.22. İktibas
Kelime manası: Ödünç alma.
Terim manası: Konuyu ve manası pekiştirmek için ayet, hadis ya da bunlardan birer parça almaktır.
Örnek :
Zâlimlere bir gün dedirir kudret-i Mevlâ
Tallâhi lekad âserekellâhü aleynâ
Ziya Paşa
(Allah'ın gücü kudreti zalimlere bir gün "Allah'a andolsun, hakikaten Allah seni bize üstün kılmış" dedirir.)
Beytin ikinci mısraı Yusuf Suresinin 91. ayetinden alınmıştır.
Söz Sanatları
Bu bölümde yer alan edebî sanatlarda sözlerin, kelimelerin manasından çok şekil yapıları, yazılışları, söylenişleri dikkate alınır; bu unsurlara dayalı olarak sanat yapılır. Bunların başlıcaları on bir alt başlıkta toplanır:
3.1. Cinas
Kelime manası: Münasebet, benzeyiş, farklı anlamla yorumlanabilen söz.
Terim manası: Yazılış şekilleri ve söylenişleri (telâffuzları) aynı ama manaları farklı olan iki kelimeyi bir arada kullanmaktır. Cinas sanatı yedi ayrı şekilde yapılır.
3.1.1. Cinas-ı Tam (Tam Cinas)
Yazılış ve söylenişleri aynı, anlamları ayrı iki kelime ile yapılan cinas.
Örnek :
Kısmetindir gezdiren yer yer seni
Göğe çıksan âkıbet yer, yer seni
İbn-i Kemâl
(Seni yer yer gezdiren kısmetindir. Göğe çıksan, sonunda toprak seni içine alır.)
Birinci mısradaki "yer yer" taraf taraf, ikinci mısradaki "yer yer" ise 'yer'; yani 'toprak seni yer, içine alır, ölür toprağın altına girersin' demektir.
3.1.2. Cinas-ı Mürekkep
Cinaslı sözlerden birinin iki ayrı kelime hâlinde yazılmasıdır.
Örnek :
Varı yok yoğu var eden ol durur
Dünyede her olanı ol oldurur
Süleyman Çelebi
(Varı yok, yoğu var eden odur. Dünyada her olanı o oldurur.)
İkinci mısradaki "oldurur" (olmasını sağlar) kelimesi, birinci mısrada "ol durur" (odur) şeklinde yazılmıştır.
3.1.3. Cinas-ı Muharref
Arap harfleriyle yazılışları aynı, söylenişleri, telâffuzları farklı olan kelimelerle yapılan cinas.
Örnek :
Şehrin içinde şöhreti artar cemâlinin
Evsâf-ı verd-i ârızı vird-i zebân olur
Nef'î
(Şehrin içinde güzelliğinin şöhreti artar. Yanağının gülünün vasıfları dillerde dolaşır durur, sürekli tekrarlanır.)
"Verd" ile "vird" kelimelerinin Arap harfleriyle yazılışı aynı, ancak harekeleri yani okunuşları ve anlamları farklıdır .
3.1.4. Cinas-ı Nakıs
Cinaslı kelimelerden birinde fazladan bir harf bulunan cinas.
Örnek :
Bize ey bâd bâdî-i perîşânî olursan da
Dokun gâhî o zülf-i târümâra her çi bâd-â-bâd
Sünbülzâde Vehbî
(Ey rüzgâr bize perişanlık sebebi olursan da bazen ne olursa olsun o dağınık saça dokun.)
Burada cinas "bâd" ile "bâdî" arasında yapılmıştır; "bâdî" kelimenindeki 'î' sesi fazladır.
3.1.5. Cinâs-ı Lâhık
Birbiriyle cinas yapılan kelimelerden bir harfin farklı olduğu cinas.
Örnek :
Cefâ gördük o nahl-i nâz-perverden vefâ derken
Bizimle âkıbet bîgâne çıktı âşinâ derken
Nâbî
(Biz vefa derken, o nazlı, fidan boylu sevgiliden cefa gördük. Biz onu kendimize dost bilirken, sonunda bize yabancı çıktı.) "Vefa" ile "cefa" kelimeleri arasında cinas vardır ve ilk harfleri farklıdır.
3.1.6. Cinas-ı Mükerrer
Birbiriyle cinas yapılan kelimelerden birinin, öteki kelimenin son hecesiyle ses ve yazılış yönünden aynı olmasıdır.
Örnek :
Ne izz ü câh u neseble ne kesb-i mâl iledür
Fakat tefâhuru ehl-i dilin kemâl iledür
Seyyid Vehbî
(Gönül adamlarının, kalenderlerin övünmesi, ne ululuk ve güçlülükle, ne makamla, ne soy sopla, ne de mal sahihi olmakladır. Onların övünmesi ancak olgunluk iledir. )
Birinci mısradaki "mâl" sözcüğü, ikinci mısradaki "kemâl" kelimesinin son hecesiyle aynı yazılış ve söyleyiştedir.
3.2. Kalp (Değiştirme)
Kelime manası: Değiştirme.
Terim manası: Bir kelimedeki harflerin yerlerini değiştirmek suretiyle yapılan sanattır.
Örnek :
Böyle hûn-rîzâne tevcîh-i nigeh bilmem neden
Gâlibâ zann eyliyor Nâcî'yi cânî gözlerin
Mualim Nâcî
(Böyle kan dökücü bakışlar yöneltmek nedendir? Galiba gözlerin Naci'yi cani zannediyor.)
Kalp, "Nâcî " ve "cânî" kelimeleri arasındadır. Bu iki kelimede harflerin yerleri değiştirilmiştir.
3.3. İştikak
Kelime manası: Türeme, türetme.
Terim manası: Aynı kökten türeyen birden fazla kelimeyi bir arada kullanmaktır.
Örnek :
Ey beni lutfuyla yoktan var eden Rabb-i gafûr
Mağfiret kıl eyledikte azm-i iklîm-i bekâ
Enderunlu Vâsıf
(Ey beni iyiliğiyle, rahmetiyle yoktan var eden, bağışlayıcı merhametli Allah, sonsuzluk dünyasına, ahirete gittiğimizde bizi bağışla, bize merhamet et)
Burada "gafûr" ve "mağfiret", Arapça dilbilgisi kurallarına göre aynı kökten türemiş iki kelimedir.
3.4. Akis (Yansıtma)
Kelime manası: Geri dönme, yansıma.
Terim manası: Bir mısra içindeki manalı bir ifadenin ters çevrilip, tekrar manalı bir ifadeye dönüştürülmesiyle yapılan sanattır.
Örnek :
Dîdem ruhunu gözler, gözler ruhunu dîdem
Kıblem olalı kaşın, kaşın olalı kıblem
Nazîm
Birinci mısraın "Didem ruhunu gözler" ifadesi ters çevrilerek, "gözler ruhunu dîdem" anlamlı ifadesine dönüştürülmüş ve aynı mısrada yerleştirilmiştir. İkinci mısra da aynıdır.
3.5. İade
Kelime manası: Geri gönderme, geri çevirme.
Terim manası: Şiirin her beytinin son kelimesini sonraki beytin ilk kelimesi olarak kullanmaktır.
Örnek :
Ey güzellik göğünün mâh-ı münevver kameri
Şâd kıl gönlümü gün gibi tulû et seherî
Seherî aşk ile meydâna girip seyr edeyim
Ola ki peyk-i sabâdan ere yârin haberi
Haberi olsa anın yoluna cân verdiğime
Bana rahm eyleyüben eyleye idi nazarı
Zâtî
3.6. Tarsî
Beytin her iki mısraındaki kelimeleri harf sayısı, vezin ve kafiye bakımından birbirine denk getirmeye denir.
Örnek :
Ol şeh-i kâm-kâr gelmez mi
Ol meh-i nâm-dâr gelmez mi
Bâkî
(O mutlu padişah [sevgili] gelmez mi; ünlü, namlı ay gibi güzel sevgili gelmez mi?)
3.7. Akrostiş
Her mısraın ilk harfi yukarıdan aşağıya doğru okununca bir ismin çıkacağı şekilde yazılmış şiire denir.
Örnek :
Var olan bir sen, bir ben, bir de bu bahar
Elden ne gelir ki ? Güzelsin, gençliğin var.
Dünyada aşkımız ölüm gibi mukaddes.
İnan ki bir daha geri gelmez bu günler,
Âlemde bu andır bize dost esen rüzgâr.
Cahit Sıtkı Tarancı
Bu şiirin mısralarının ilk harfleri yukarıdan aşağı okununca “Vedia” ismi çıkar.
3.8. Leb Değmez (Dudak Değmez)
İçinde 'b,p,f,m,v' gibi dudak ünsüzleri bulunmayan kelimelerle yazılan şiire denir. âşıklar (saz şairleri) arasında yarışma ve atışma maksadıyla kullanımı yaygındır. Dudak-değmez saz şairleri arasında karşılaşmalı yapıldığı gibi verilecek bir ayağa göre tek bir saz şairi de kendi başına “Dudak-değmez dalında hünerini gösterebilir. Bunun için de iki dudak arasına bir iğne konur. Yanılma hâlinde iğne dudağa batarak kan çıkmasına yol açacağından, hakemlik yapanlara karşı bir itiraz söz konusu olamaz.
Örnekler :
1.
Her şey ne sıcaktı, her şey ne iyi
Hatta o karanlık, aysız geceler
Ahmet Kutsi Tecer
2.
Nice yıldır dil gireli zârına cânân senin
Cana tek can asılıdır dârına cânân senin
Âşıkın daldan atarak yârdaki aşnâsın sen
Hayalet nice dayanak nârına cânân senin
Sıtkıla sen sığınırsan eğerki hak râhına
Git şeytan şerinden sığın şâhlar şâhına
Seni halk eden hallakın secde kıl dergâhına
Her ne dilek dilersen tanrına cânân senin
Şaşkın aşıkın hayelin ha diyer candan eder
Çekilir sinirde takkati iliği kandan eder
Hakta'ale darında senide handân eder
Zerrece canın acısa yarına cânân senin
Aşık Zülali
3.
Bu örnekte son beyte kadar söz konusu ünsüzler kullanılmamış, son beytte özellikle “leb” (dudak) kelimesi ve “b” sesi kullanılmıştır:
Tarik-i aşka gir ehl-i Hüdâ ol
Gönül gel layık-i her itilâ ol
Dilersen dehrde âzâde serlik
Gurur-i câhı terk eyle gedâ ol
Cidâl-i kîl ukale yok nihâyet
Ricalû’llah ile hâl-âşina ol
Çekil izzetle uzlet gûşesine
Azîz ol derd-î şöhretten cûda ol
Dokunmaz leb lebe Remzi okurken
Dehân-i dil-bere nükte nümâ ol
* * *
Etkili, güzel söz söyleme sanatı olan edebiyatta, dilin gerçek ve sembolik anlamlarına başvurmak, az sözle çok şey ifade etmek, anlam ilgisi kurmak yoluyla yapılan sanatların büyük bir yeri vardır. İnce duyguların, estetik duyarlığın ürünü olan edebî sanatlar, Türk edebiyatında geniş yer tutar. Özellikle Klâsik (Divan) edebiyatımızda bu sanatlara büyük önem verilir.
Kaynaklar: ÇETİN Nurullah, AÜ AÖF Ders Kitabı; Tahir’ül-Mevlevi, Edebiyat Lügati; LEVEND Agah Sırrı, Divan Edebiyatı