Türk halk hikâyeleri, geçen asırlarda efsane, masal, menkabe, destan vb. mahsullerle beslenerek dinî, toplumsal olayların potasında iç bünyelerindeki bağları muhafaza etmiş, milletimizin roman ihtiyacını karşılamış olan eserlerdir.

FERHAT İLE ŞİRİN

    Efsaneye göre Ferhat, Persler döneminde yaşamış ünlü bir nakkaştır. Sultan Mehmene Banu'nun yeğeni Şirin için yaptırdığı köşkün süslemelerini yaparken Şirin'i görür ve birbirlerine sevdalanırlar. Ferhat, Sultan'a haber salarak Şirin'i istetir. Sultan, yeğenini vermek istemez. Ferhat'ı oyalamak için dağı delip şehre su getirmesini şart koşar. Ferhat, zekâsı, teknik bilgisi, bilek gücü, aşktan aldığı kuvvetle dağı deler.

     Mehmene Banu, dağı delip suyun akacağı kanalı tamamlamak üzere olan Ferhat'ın yanına yaşlı dadısını göndererek, Şirin'in öldüğü haberini ulaştırır. Ferhat, bu acı haber üzerine, elinde tuttuğu külüngü havaya atar, düşen külünk Ferhat'ın başına isabet eder ve Ferhat orada ölür. Ferhat'ın acı haberini alan Şirin korku ve heyecanla olayın geçtiği kayalığa gelir. Ferhat’ın öldüğünü görünce bu acıya dayanamaz ve kayalıklardan aşağı yuvarlanarak, orada can verir. Her iki sevgiliyi, can verdikleri kayalıklarda yan yana gömerler.

     Bu aşk hikâyesinin Karagöz oyunlarındaki işlenişi ise şöyle:

     Hacivat tarafına Şirin’in köşkü, Karagöz tarafına ise dağ kurulur. Hacivat’ın tegannisinden sonra perdeye gelen Karagöz Hacivat’a “Kendi tarafına köşk benim tarafa ise moloz yığını koymuşsun” diye sitem eder. Bunun üzerine Hacivat Ferhat ile Şirin öyküsünü anlatmaya başlar. Bu sırada Karagöz ile Hacivat çekilirler ve olay canlanır.

 

    Ferhat ile Şirin birbirlerini çok severler. Fakat Şirin’in annesi Şirin’i Ferhat’a vermek istemez. Hacivat’ın araya girmesi sonucu Şirin’in annesi bir şart koşar. Amasya şehrinde su yoktur, eğer Ferhat Elmadağı'nı kazması ile yarıp şehre su getirirse Şirin’i vermeye razı olacaktır.

 

     Ferhat Hacivat’tan bir külünk bulmasını ister. Hacivat Karagöz’e giderek bir külünk ısmarlar. Külüngü zamanında yetiştiremeyen Karagöz evden kendi kazmasını getirir. Ferhat dağı kazma ile yararak şehre su getirmesine rağmen Şirin’in annesi Şirin’i vermeye razı olmaz, büyücü bir kadın bularak onları ayırmak ister. Büyücü kadın Ferhat’a gelerek Şirin’in öldüğünü söyler. Ferhat büyücü kadını öldürür, tam kendi canına da kıymak üzeredir ki Karagöz gelerek Şirin’in ölmediğini söyler ve iki sevgiliyi birbirine kavuşturur...

*Külünk : taşları parçalamakta kullanılan sivri kazma

 

KEREM İLE ASLI

    Bu aşk hikayesinin Aşık Kerem ya da Kerem Dede diye anılan Azerbaycan yöresi halk şairinin aşk serüvenini konu eden şiirleri halk arasında yayıldıktan sonra adı bilinmeyen halk hikayecileri tarafından bu şiirler çerçevesinde oluşturulduğu ileri sürülür .( XVII. yy. )

 

     İsfahan Padişahı'nın oğlu Kerem keşiş kızı Aslı'ya gönül verir. Ancak din ayrılığı yüzünden onunla evlenmesi mümkün olmaz. İlden ile göçen keşişle kızı Aslı'nın ardından uzun yolculuklar yapan delikanlı Halep Paşası'nın emri üzerine Aslı'yla evlendirilir. Ancak düğün gecesi keşişin kızına giydirdiği gömleğin düğmeleri bir türlü çözülmeyince Kerem ah edip yanarak ölür. Onun külleri arasında kalmış kıvılcımla Aslı'da saçlarından tutuşup can verir.

     Hikâye boyunca Kerem arkadaşı Sofu'yla birlikte uzun yollar aşar. Anadolu'nun birçok yerini gezer, Hanlarda kahvelerde şiirler söyler, yollara, dağlara, akarsulara, hayvanlara Aslı'ya benzettiği güzellere şiirler söyleyerek derdini anlatır. Aslı’yı yakından görebilmek için kızın annesine bütün dişlerini çektirir.

     Hikâyeye olağanüstü ögeler de karışmıştır. İki sevgilinin doğumları bir dervişin verdiği sihirli elmayla olmuştur. Zorda kalan Kerem'i Hızır kurtarır. Dağlar ırmaklar o şiir söyleyince geçit verir.

 

     Sevgilisine kavuşma yolunda çileler çeken ve onun uğrunda yanan Kerem, modern edebiyatta bir ülküye bağlanıp can verebilen kahramanın simgesi sayılmıştır.

Ala gözlerine kurban olduğum

Hep senin derdinden yanar ağlarım

Kime arzedeyim garip halimi

Ellerin yanında görür ağlarım ..

 

Benden kaçar sevdiğim, gayrden kaçmaz

Dahi pek küçüktür, aşıkın bilmez

Yalvarsam Mevla'ya dileğim geçmez

Yüzümü yerlere sürer ağlarım ..

 

Yine düşt'ayrılık vücut şehrine

Yürek mi dayanır dilber cevrine

Sürülünce insan mahşer yerine

Hak'kın divanına durur ağlarım ..

 

Kerem der bu firkatla yanarsam

Tükenir ömrümüz bir gün ölürsem

Bu hasretle kıyamete kalırsam

Kefenim boynuma sarar ağlarım ...

 

Aşık Kerem

YUSUF İLE ZÜLEYHA

      Divan edebiyatında birçok şairin mesnevilerine de konu olan bu aşk öyküsü Kur'an-ı Kerim'de "Ahsen'ül kasas" (kıssaların en güzeli) olarak nitelendirilmştir. Yusuf sûresinde 98 âyet (4-101), Yusuf Peygamber'in ibretli hayat hikâyesinden söz edilir.

     Buna göre Yusuf Peygamber'in on bir erkek kardeşi vardır. Olağanüstü bir güzelliğe sahip olan Hz.Yusuf babası Yakup tarafından çok sevilmektedir. Onu kıskanan kardeşleri gezinti için kıra götürürler ve bir kuyuya atarlar. Babalarına ise kanlı elbiselerini gösterip, onu kurdun yediğini söylerler. Yoldan geçen bir kervan, su çekerken Yusuf'u bulur ve Mısır'da Hazine Bakanı olan Azîz'e köle olarak satılır.

     Sarayda ihtimamla yetiştirilen Hz.Yusuf'a Azîz'in karısı Züleyha aşık olur ve onu yasak ilişkiye çağırır. Hz.Yusuf ona şöyle cevap verir: "Allah'a sığınırım. Efendim bana iyi baktı. Doğrusu zulüm yapanlar kurtuluşa eremez." Yüce Allah, o arada Hz.Yusuf'un da Züleyha'yı arzuladığını, ancak ihlâslı bir kul olması yüzünden Yusuf'un bu kötülük ve fuhuştan korunduğunu belirtir.

     Eşinin haksız olduğunu tespit eden Azîz, olayın hiç bir şey olmamış gibi kapanmasını istemişse de, dedikodunun önü alınamamıştır. Bunun üzerine Züleyha dedikodu yapan hanımları yemeğe davet etmiş ve Yûsuf'u onların yanına çağırarak, şaşkınlık içinde meyve bıçakları ile ellerini kestiklerini görmüştür. Bununla, âşık olmakta haklı olduğunu göstermeye çalışan Züleyha, Yusuf'un kendisine ilgi göstermemesi üzerine onun hapse atılmasını istemiştir.

     Güzel bir kadının cinsel isteklerine uymak yerine yıllarca hapiste kalmayı tercih eden Hz.Yusuf bu konuda şöyle dua etti: "Rabbim, bana göre zindan, bunların beni çağırdığı şeyden iyidir. Eğer onların düzenini benden savmazsan onlara kayarım ve câhillerden olurum." Rabbi onun duasını kabul etti ve onların düzenlerini ondan savdı.

     Mısır hükümdarı bir gece rüyasında yedi zayıf ineğin yedi semiz ineği yediğini ve yedi yeşil başakla yedi kuru başak gördü. Yorumcular bu rüyaya anlam veremediler. Bu arada zindanda bulunan Hz.Yusuf isabetli rüya yorumları ile ün yapmıştı. Kral onu yorum için saraya çağırdı. Ancak Yusuf, Züleyha konusunda iftiraya uğradığını, bu eski davanın görülerek sonuca bağlanmasını istedi. Böylece temize çıktıktan sonra rüyanın yorumunu yapabileceğini söyledi. Gerçekten sorguya çekilen Züleyha ve dedikoducu kadınlar doğruyu söylediler. Hz.Yusuf belge ve delillerle temize çıkınca rüyayı şöyle yorumladı:

     Yedi yıl çok bolluk, ondan sonra da yedi yıl kıtlık yılları gelecek. Kral, tedbir olarak ne yapmak gerektiğini sorunca Hz.Yûsuf, ekonomik ve mali işlerin başına kendisi getirildiği takdirde bu kıtlık ve darlık yıllarına çare bulabileceğini söyledi.Bu göreve getirilen Hz.Yusuf , ilk bolluk yıllarında halkı tasarrufa teşvik etti, tüm fazla hububatı depolara yerleştirdi. Bu arada, halk ellerindeki altın, gümüş gibi değerli eşyasını da Hz.Yusuf 'un emanet depolarına teslim etmişti. Bunların eline emanet bıraktıkları şeylerin miktar ve niteliklerini belirten makbuzlar veriliyordu. İşte bu makbuzlar J. Dobretberger gibi iktisatçıların belirttiği gibi M. Ö. 1600 yıllarında Ortadoğu' da elden ele kâğıt para gibi dolaşmaya başlar.

     Rivayete göre Mısır Melik'i Hz. Yusuf'a taç giydirmiş, kılıç kuşatmış ve inci ile yakut işlemeli bir taht yaptırmıştır. Ancak Hz.Yusuf son ikisini kabul etmekle birlikte, taç giymeyi kendisinin ve atalarının giydiklerinden olmadığını söyleyerek reddetmiştir. Ülke kısa sürede Hz.Yusuf 'un adaletli yönetimi ile onun nüfuz ve iktidar alanına girmiştir. Bu arada Hazine Bakanı Aziz vefat etmiş, eşi Rail, diğer adı ile Züleyha, Melik tarafından Yusuf'la evlendirilmiştir. Bir mucize olarak gençleşen Züleyha, kocası iktidarsız olduğu için kız olarak Yusuf'la gerdeğe girmiştir. Bunun üzerine Yusuf Züleyha'ya "Bu şekilde meşru olarak evlenmemiz senin haram olarak istediğinden daha iyi değil mi?" diyerek helal ile haram arasındaki farka dikkat çekmiştir. Züleyha'nın Yusuf'tan Efrâim ve Menşa adlarında iki oğlunun dünyaya geldiği nakledilir...

TAHİR İLE ZÜHRE

    Padişah kızı Zühre ile Vezir oğlu Tahir'in ölümle biten aşk serüvenini anlatan, Azerbaycan kaynaklı bir Türk halk hikâyesidir. Sevgililerin birleşmesini Zühre'nin annesi var gücüyle engelller . Sürgüne gönderilen Tahir sevgilisi başkasıyla evlendirileceği sırada gizlice döner .Ama delikanlı öldürülür . Tahir’in öldürüldüğünü duyan Zühre'de kendini öldürür.

     Onların türküleri hala dillerdedir:

Sıra sıra gelir mektep uşağı

Neden eller geldi Zührem gelmedi

Başına döndüğüm, kurban olduğum

Neden eller geldi Zührem gelmedi

 

Çığrışın bülbüller mest edin bağı

Zühre’ m Han Tahir'in çeşmi çırağı

Çoktan gelip geçti buluşma çağı

Neden eller geldi Zührem gelmedi

 

Başına örterdi gülnaz şalını

Mevlam lal eylesin hocam dilini

Terk mi etti yoksa mektep yolunu

Neden eller geldi Zührem gelmedi

     Tahir ile Zühre'nin Karagöz oyununda anlatılışı da şöyle:

     Zühre’nin babası Hacivat’a bir kâhya aradığını söyler, Hacivat da Karagöz’ün bu işi yapabileceğini söyler. Karagöz eve kâhya olarak girer. Tahir ile Zühre birbirlerini çok sevmektedirler. Zühre’nin babasının yanında kâhya olan Tahir’in babası ölürken Tahir ile Zühre’nin evlenmelerini vasiyet etmiştir. Zühre’nin babası da evlenmelerini istemektedir. Tahir ile Zühre’yi yanına çağırarak bu fikrini onlara da söyler. Karısının da onayını almak için durumu ona da anlatır. Bu fikri kabul etmeyen Zühre’nin üvey annesi sonradan kabullenmiş gibi görünür. Odasına gittikten sonra Karagöz’ü odasına çağırarak Tahir’i kendisinin sevdiğini söyler.

     Zühre ile evlenmesine engel olması için kocasına büyü yaptırır, Karagöz’e para vererek büyüyü kocasının sarığının içine koymasını ister. Karagöz, Zühre’nin babası uyurken büyüyü sarığının içine koyar. Zühre’nin babası uyandığında evlenme işinden vazgeçtiğini söyler. Tahir bu sevdadan vazgeçmeyeceğini söyleyince Zühre’nin babası seymenleri çağırarak Tahir’i Mardin’e sürgüne gönderir. Bir süre sonra Tahir kaçıp geri gelir ve Karagöz’e bu işi düzeltmesi için yalvarır. Karagöz bir punduna getirip Zühre’nin babasının sarığından büyüyü çıkarır. Birden kendine gelen Zühre’nin babası kızını Tahir’e vereceğini söyler. Olan biteni Zühre’nin babasına anlatan Karagöz iki sevgilinin kavuşmasını sağlar...