Halk hikâyesi, nazım ve nesir karışık bir yapıya sahiptir. Bu özellik; masal, hikâye, menkıbe ve fıkralarda pek görülmez. Hikâyenin anlatım ve tasvir kısmı mensur, duygu ve heyecanı ifade eden kısımları ise manzumdur.

     Hikâyeci, hikâyenin mensur kısmında istediği değişikliği yapabilir. Konuya ekleme veya çıkarma yapmakta serbesttir. Hikâyenin ana hattından sapmamak şartıyla, beğenmediği kısımları çıkarır, hoşuna giden bir başka kısmı uygun bir yere ilave edebilir. Bu şekilde sonradan ilave edilen hikâyelere karavelli adı verilir.

     Hikâyeci, mensur kısımlarda sahip olduğu anlatma serbestliğini manzum kısımları söylerken kaybeder. Çünkü burada şiiri olduğu gibi vermek zorundadır. Herhangi bir değişiklik yapamaz, ancak burada da marifetini bir başka şekilde gösterebilir. Hikâyenin aslında yer alan türkülerin ve şiirlerin haneleri arasına bir mani, sekiz heceli başka bir türkü veya şiir parçaları ilave edebilir. Buna türkülerin peşrevsi denir. Hikâyenin bu bölümünde halk şiirinin hemen hemen her şeklinde ve türünde yer alan şiirleri birinci derecede kahramanlar yani hikâyeye adını verenler söylerler. Kahramanlar tüm duygularını, sevinçlerini, ıstıraplarını şiirle ifade ederler. Hikâyelerde nesirden nazma geçerken genellikle "aldı sazı eline" şeklinde kalıplaşmış ifadeler kullanılır.

     Hikâyelerin girişinde masallarda olduğu gibi kalıplaşmış ifadelere rastlanır. Hikâyenin sonu bir dua ile tamamlanır. Sözlü varyantlarında dil, sade ve anlaşılır olmasına rağmen yazılı olanlarında dil biraz ağırdır.

     Hikâyenin özellikle giriş kısmında, aslında hikâyenin aslında olmayan, fakat sonradan eklenmiş manzum parçalara rastlanabilir. Bu durum daha çok şiir söyleme kabiliyeti olan, şiire özel bir merakı olan anlatıcıların hikâyelerinde görülür.

     Güzellerin ve çirkinlerin tasvirleri kalıp ifadelerle anlatılır. Az da olsa sıfatlar kullanılır.

     Halk hikâyelerinde, aynı masallarda olduğu gibi kahramanların hareketleri, bir yere gidip gelişleri, bir olaydan başak bir olaya geçişleri, uzun zamanı kısa bir şekilde ve bazı olayları anlatmak için kalıp ifadelere yer verilir.

     Bir halk hikayesi metninin içinde diğer türlerde görülmeyen bir özellik olarak masal, efsane, dua, beddua, atasözü, bilmece, deyim örneklerine de rastlanır. Her anlatıcı veya her kaynak şahıs, anlattığı hikâyeyi kendi bölgesinin kültürü ve inanışlarıyla süsleyerek; hatta kendi hayatı ile birleştirerek anlatır. Böylece hikâyenin her anlatılışında yeni bir metin ortaya çıkar. Meddah Behçet Mahir'in anlattığı bütün hikâyelerde dua, bedduayla dinleyicilere nasihat vermesi onun en önemli özelliklerindendir.

     Masallarda kullanılan diğer formel ifadeler de halk hikayelerinde kullanılır. Halk hikâyeleri, efsanelerle de yakından ilgilidir. Hemen hemen her hikâyede efsane özelliği gösteren parçalar vardır. Bunun en güzel örneklerine "Arzu ile Kamber" ve "Tahir ile Zühre"de rastlamaktayız. Bazı bölgelerimizde ise halk hikâyesinin kahramanlarına bağlı olarak sonradan efsaneler türetilmiştir. Anlatıcı, halk hikâyesinin anlatıldığı bölgede yaşayan birtakım örf, adet ve kutsal özellikleri; özellikle doğum, evlenme, ölüm gibi olaylarda metnin aslına bağlı kalmayarak, kendi bildiği gibi anlatır.

     Halk hikayelerinin konuları genellikle aşk (Ercişli Emrah, Derdi yok ile Zülf ü Siyah, Arzu ile Kamber.. ) ve kahramanlıktır. Bazen iki konu birlikte işlenir (Bey Böyrek, Şah İsmail, Yaralı Mahmud...).

     Halk hikâyesini meydana getiren hadiseler gerçek veya gerçeğe yakındır. Bu sebeple, teşekkül ettikleri devrin hadiseleri bazen aynı şekilde bazen de kısmen hikâyenin içinde yer alır. Köroğlu'ndaki Celali İsyanları, Ercişli Emrah'taki Şah Abbas'ın Van Kalesi'ni kuşatması gibi.

     Kahramanların başından geçmiş gibi görünen pek çok hadisede olağanüstülükler vardır. Mesela, Köroğlu'nun su üzerindeki üç köpüğü içmesi üzerine şairlik, kahramanlık ve ölümsüzlük özellikleri kazanması, Aşık Garib'in Hz. Hızır'ın ayağının altından almış olduğu toprağı annesinin görmeyen gözlerine sürmesi üzerine görmeye başlaması, Kerem ile Aslı'nın yanarak kül olması gibi.

     Halk hikâyelerinde kahramanlar genellikle olağanüstü bir şekilde dünyaya gelirler. Örneğin elma motifi: Çocuğu olmayan kişinin elma yedikten sonra çocuğunun olması. Kahramanın dünyaya gelişindeki bu olağanüstülük, hikâyenin sonuna kadar değişik şekillerde devam eder.

      Kahramanın dünyaya gelişinde ona yardımcı olan ak saçlı ihtiyar, sonrasında kahramana ad verilmesi, eğitimi, aşık olması ve gurbete gitmesi gibi durumlarda karşısına çıkar.

      Destan ve masallarda olduğu gibi halk hikâyelerinde de özel anlatıcılar vardır. Çoğunlukla erkekler tarafından anlatılır. Anlatıcılar; âşık, meddah gibi isimler alırlar. Kadınlar ise daha çok masal karakteri gösteren halk hikâyelerini anlatırlar. Örneğin: Tahir ile Zühre, Arzu ile Kamber...

     Halk hikâyeleri beylik kurallara bağlı olarak anlatılır. Önce fasıl ve döşeme kısımları vardır. Daha sonra da hikâyenin asıl kısmı ile sonuç gelir. Günümüzde bu geleneği devam ettirenler Murat Çobanoğlu ve Şeref Taşlıova'dır. Bu kaidelere bağlı olarak hikâye anlatanlardan biri de 1988 yılında kaybettiğimiz Behçet Mahir'dir. Hikâyelerinde Selçuk adını verdiği döşeme kısmını yapmadan asla başlamazdı. Hikâyelerin bazı bölümlerinde dinleyicilere yapılan dualar vardır. Bu dualar, hikâye anlatıcısı tarafından hikayenin yarım kaldığı ve ertesi gün başladığı zaman, hikayenin kahramanları birbirine kavuştuktan sonra, belirli bazı yerlerinde yer alır.

     Hikâyelerde kahramanların en büyük yardımcısı Hz. Hızır'dan sonra attır. Kahramanın her zaman yanında bulunan atı, onun sevincine de kederine de ortaktır. Kahramanlar bazen insan dışı varlıklarla da konuşurlar. Bunun en güzel örnekleri Kerem ile Aslı hikâyelerinde mevcuttur. Kerem, avcıların kovaladığı ceylana, turnalara, Kızılırmak'a, Karadağ'a, Erciyes'e, kurukafaya hitaben şiirler söylerken; Mecnun çöldeki hayvanlarla Leyla'ya; Arzu bulut ve kuşlarla annesine haber gönderir.

     Halk hikâyeleri her zaman mutlu sonla bitmez. Ancak bazı halk hikâyelerinin ayrılıkla biten sonu anlatıcılar tarafından kavuşmayla bitirilir. Özellikle hikaye anlatıcıları bir araya gelerek, âşıkların birbirine kavuşturulmadıkları zaman başlarına kötü hadiseler gelmesi sebebiyle aşıkları kavuşturma kararı almışlardır. Sadece Kerem ile Aslı hikayesinin sonu değiştirilmemiştir.

     Halk hikâyelerinde mekan dünyadır. Bu mekan bazen çok dardır (köy gibi), bazen de daha geniş bir coğrafyadır. Hikâye, Türkiye dışında Mısır, Halep, Tiflis, Tebriz gibi ülkelerde geçer. Zaman ise, bildiğimiz, yaşanan zamandır.

Kaynak: İsa Sarı