Türk Halk Edebiyatı’nda anlatı esasına dayalı destan, masal, efsane, menkıbe anlatım türlerinden biri olan halk hikâyesinin, birçok edebiyat araştırmacısı tarafından ele alınıp incelenmiş ve çeşitli tanımlamaları yapılmıştır

Masal, efsane, menkıbe ve fıkralardan farklı olarak halk hikâyeleri nazım, nesir karışımı bir özelliğe sahiptir.

Bu özellik masal, efsane, menkıbe ve fıkralarda pek görülmez (manzum parçalara da nadiren rastlanır). Hikâyenin anlatım ve tasvir kısmı (olaylar) mensur, duygu ve heyecanı ifade eden bölümler ise manzum olarak söylenir. Anlatıcı, hikâyenin mensur kısmında istediği değişikliği yapabilir. Konuya ekleme veya çıkarma yapmada serbesttir. Hikâyenin ana hatlarından sapmamak kaydıyla beğenmediği kısımları çıkarır veya hoşuna giden bir başka hikâyeyi uygun bir yere ilave edebilir. Hikâyeci, mensur kısımlarda sahip olduğu anlatma serbestliğini manzum kısımları söylerken kaybeder. Çünkü burada şiiri olduğu gibi vermek zorundadır. Herhangi bir değişiklik yapamaz. Ancak burada da becerisini başka bir şekilde gösterir. Hikâyenin manzum bölümlerinden, halk şiirinin hemen her şeklinde ve türünde örneklere rastlanabilir. Ağırlık koşma ve atışma olsa da mani, semai, türkü ve divani örnekleriyle de karşılaşılır. Hikâyelerde yer alan şiirleri daha çok birinci derecedeki kahramanlar yani hikâyeye adını veren kişiler söylerler. Kahramanlar, birbirlerine olan sevgilerini, acılarını, ıstıraplarını hep şiirle ifade ederler. Bazı durumlarda ikinci derecede yer alan kahramanlar (anne, baba, kız kardeş, arkadaş vb.) da şiir söylerler. Hikâyelerde nesirden nazma geçilirken genellikle;  “aldı sazı eline, bakalım ne dedi?” gibi kalıplaşmış ifadeler kullanılır. Bazen de kahraman karşısındakine “dil ile mi, tel ile mi söyleyeyim” diye sorar. Anlatıcı manzum konuları daha çok saz eşliğinde (saz çalmasını biliyorsa) söyler. Eğer sazı yoksa ve çalmasını da bilmiyorsa bir sopayı saz gibi tutarak saz çalıyormuş gibi yapar.

Hikâyelerin girişinde de tıpkı masallarda olduğu gibi kalıplaşmış ifade vardır. Ancak sözlü kaynaklardan derlenen hikâyelerin girişi ile yazma varyantların girişi birbirinden farklılık gösterir.

Hikâyenin dili sözlü varyantlarda sade ve anlaşılır olmasına rağmen yazma arda biraz ağırdır.

Hikâyelerin özellikle giriş kısmında, aslında olmayan, anlatıcı tarafından sonradan ilâve edilen manzum parçalara rastlanabilir. Bu bölüme selçuk, peşrev, sersuhane gibi adlar verilir. Bu durum daha çok şiir söyleme kabiliyeti olan veya şiire merakı olan anlatıcıların hikâyelerinde görülür.

Yazma ve matbu halk hikâyeleri sözlü varyantlarına göre daha uzun, şiirleri daha fazladır.

Güzellerin ve çirkinlerin tasviri, tıpkı masallarda olduğu gibi kalıplaşmış cümlelerle ifade edilir.

Kahramanların hareketleri, bir yere gidişleri, bir olaydan başka bir olaya geçiş, uzun zamanı kısaca ifade etme, vb. olaylar kalıplaşmış sözlerle ifade edilir.

Bir halk hikâyesi metninin içerisinde masal, efsane, fıkra, dua, beddua, deyim, atasözü, bilmece, vb. örneklerine rastlanabilir.

Halk hikâyelerinin konuları genellikle aşk ve kahramanlıktır. Bazen de iki konu birlikte işlenir.

Halk hikâyelerini meydana getiren olaylar gerçek veya gerçeğe yakındır. Bu sebeple teşekkül ettikleri devrin tarihî olayları bazen aynı şekilde bazen de hikâye gerçekliği içinde yer alır.

Kahramanların başından geçmiş gibi görünen pek çok olayda olağanüstülükler vardır.

Kahramanlar genellikle tek olup olağanüstü bir şekilde (Hızır aleyhisselam, ak sakallı ak saçlı bir pir, adak, Allah’a söz verme vb. vasıtasıyla) dünyaya gelirler. Kahramanların babaları genellikle çocuk sahibi olamayacak kadar yaşlanmış kimselerdir. Bunlar erkek ve kız babalarına ve annelerine bir meyve ikram ederler. Bu meyveyi yiyen çiftlerden birinin oğlu, diğerinin kızı olur. Gelişme kısmında kız tarafı sözünden dönerek kızlarını oğlana vermekten vazgeçer.

Kahramanın dünyaya gelmesine yardımcı olan ak sakallı ihtiyar (Pir, Derviş, Hazreti Hızır) daha sonra; kahramana ad verilmesi, eğitimi, âşık olması ve sevgiliyi aramak için gurbete gitmesi durumlarında da karşımıza çıkar.

Kahramanlar genellikle dört şekilde birbirlerine âşık olurlar:

  1. Aynı ortamda büyütüldükten sonra kardeş olmadıklarını öğrenir ve birbirlerini severler.
  2. Birbirlerinin resmini görürler. Hatta bu resim su üzerinde görülen bir hayal bile olabilir.
  3. Bir görüşte âşık olma.
  4. Pir elinden dolu (bade, şerbet) içme. Pir veya Hızır aleyhisselam, kahramana bazen üç dolu içirir: Birincisi Allah aşkına, ikincisi üçler, yediler kırklar aşkına ve üçüncüsü de hikayemizin baş kahramanlarından olacak güzelin aşkına nuş edilir.

Hikayeyi bir anlatıcının ağzından dinler veya kaleme alırız. Anlatan yer yer dinleyenlere hayır dua da eder.

Kahramanlarımız atlarıyla, kurtlar ve kuşlarla, hayvanlarla ve diğer varlıklarla da konuşurlar.

Halk hikayelerimizde mekan bütün dünyadır. Kahramanımız pir elinden dolu içip dili çözülünce sazını eline alır. Sevdiğini ister. Muradına eremeyince Halep, Şam, Tebriz vb. Türk dünyasının bir çok yerini dolaşır. Halk onu sever, mahallin güçlü beyleri de yardım etmekten geri kalmazlar.

Halk hikayelerinin kalıplaşmış giriş sözleri vardır. En yaygın olanı “Râviyânı ahbâr, nâkilânı âsâr, muhaddisânı rûzigâr şöyle rivayet ederler” sözüdür.

Hikâye sözlü gelenekte ise bir fasılla başlar. Fasıl; genellikle divani tarzında olup aruzun fâilâtün/fâilâtün/fâilâtün/fâilâtün vezni ile söylenir. Ancak hikâyeci âşıklar, aruz veznini bilmedikleri için divanî nazım şeklini hece şekline uydurmaya çalışırlar. Böylece 4+4+4+3; 8+7=15 duraklı bir nazım şekli ortaya çıkar: Türküden sonra tekerleme adı verilen ikinci bir türkü söylenerek fasıla devam edilir. Koşmayı bir destan takip eder. Bu arada Köroğlu’ndan bir parça söylemek şarttır. Eğer Köroğlu’ndan parça söylenmezse onun güceneceğine, hatta kır atın sabaha kadar âşığın kayınvalidesinin kapısında kişneyeceğine inanılır. Eğer hikâyeci bir âşıksa ve mecliste başka âşıklar varsa bir muamma sorarak cevap ister. Diğer âşıklar muammayı şiirle cevaplandırmaya çalışırlar. Âşık, muammanın cevabını alamazsa kendisi bir dörtlükle cevap verir. Halk hikâyesi geleneğinde sorulan muammalar umumiyetle usta âşıklara aittir. Böylece hem ustalar yâd edilir, hem de âşıklar imtihan edilmiş olur. Saz faslı bittikten sonra bazı âşıkların döşeme (soylama) adını verdikleri mensur bir tekerleme başlar. Tekerlemede, olmayacak şeyler komik bir şekilde anlatılır. Bu hadiseler aynı zamanda âşığın başından geçmiş hadiseler olarak dinleyiciye nakledilir. Annesi, ninesi veya hanımından dayak yiyen âşık, sazı kaptığı gibi âşık meclisine gelir ve hikâyesinin döşeme kısmını anlatmaya başlar. Azerbaycan sahasında hikâyenin döşeme kısmı mensur değil manzumdur. Bu bölüme adı geçen bölgede üstadname adı verilmektedir. Adından da anlaşılacağı üzere; usta bir âşığın şiirlerinden en az üç koşmanın okunduğu bir bölümdür. Bu üç şiir bir âşığa ait olabileceği gibi ayrı ayrı âşıkların da olabilir. Bazı bölgelerde ise bu bölüme peşrov adı verilmektedir. Döşemeyi, Pertev Naili Boratav; hikâyeye tekaddüm eden bu manzum ve mensur kısımların hepsine birden döşeme adı verilir. Şeklinde tarif etmektedir. Bu bölüme Kars ve çevresinde sersuhane de denir.

Pertev Naili Boratav ise halk hikâyelerini konularına göre değerlendirerek üç başlık altında sıralamıştır:

I. Kahramanlık Hikâyeleri

  1. A) Köroğlu Kolları

İlk Kol Kasab-ı Cömert veya Ayvaz kolu    

Kösenin Kolu

Koca Bey Kolu

Mamaç Bezirgan veya Tekelti Kolu

Demircioğlu veya Telli Nigar Erzurum Kolu

Kiziroğlu Mustafa Bey Kolu

Bağdat Turna Teli Kolu

Hasan Paşa Silistre Kolu

Bolu Bey Kolu

Halep Kolu

Dağıstan Kolu

Gürcistan Kolu

Deli Kara Kolu

Hasan Bey - Dağıstan Kolu

Kaytaz Kolu

Kiziroğlu Mustafa Bey Kırım Kolu

Kenan Kolu

Kayseri Kolu

 Köroğlu’nun Oğlu Haydar Bey Kolu

Son Kol

  1. B) Diğer Kahramanlik Hikâyeleri
  2. a) Köroğlu Dairesine Bağlı Olanlar
  3. Celâlî Bey ve Mehmet Bey
  4. Kirmanşah
  5. b) Diğer Hikâyeler

Eşref Bey

Salman Bey

Lütüf Şah

Cihan ve Abdullah

Arslan Bey

Mustafa Bey

Ahmet Han

Şah İsmail Bey

Böyrek

Haydar Bey

Hurşit Bey

Yaralı Mahmut

II. Aşk Hikâyeleri

  1. A) Kahramanları Muhayyel Olanlar

Mirza-yı Mahmut

Ülfetin

Derdiyok ile Zülfü Siyah

Elif ile Mahmut

  1. B) Âşık Şairlerin Romanlaşmış Hayatları (Yaşadıkları Rivayet Olunan Âşıklar)

Ercişli Emrah ile Selvi Han

Âşık Garip

Tufarganlı Abbas

Âşık Kerem

Kurbanî

 Tahir Mirza

b)Yaşadıklan Muhakkak Olanlar

Âşık Ali İzzet

Sümmani

Gökçeli Ali Esker

Hasta Hasan

Dikmetaşlı Dede Kasım

Kara Gelin (Posoflu Fakirinin Maceraları)

Karacaoğlan

Vüdat-ı Hasta

III. Bu Kategorilere Tamamıyla Girmeyen Hikâyeler

  1. A) Aşk Maceraları

Ali Şir ile Gül Hikâyesi

Gündeşlioğlu Hasan ile Mihrican

Erzurumlu Hoca Fenayi’nin Oğlu Mahzunî

Yahudi Kızı Namuslu Kız

Kamber’in Beyşehir’deki Macerası

Âşık Ömer’in Şair Olması

Abdullah Çavuş

Furkanî

  1. B) Meşhur Kaçaklara (eşkıyalara) ve Kabadayılara Ait Hikâyeler

Deli Yusuf Bey

Kerem Bey

Kazar

Mihrali Bey

Kaçak Nebi

Halk hikayelerini her araştırmacı kendine göre, araştırma yaptığı saha ve kaynaklara göre farklı farklı tarif etmiştir. Derleyiciler derlemelerini, yazarlar uyarlama metinleri çeşitli adlar altında neşretmişlerdir. En son derli toplu neşir Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in himayelerinde “Azerbaycan Halk Destanları” adıyla basılmıştır. Bu baskıda Azerbaycan’ın çeşitli yörelerindeki farklı rivayetler de metnin sonuna işlenmiştir.

Klasik edebiyatta mesnevi, halk edebiyatında ise halk hikayeleri (kıssalar, menakıb) halkımızın batıdan gelen roman türünden önceki roman okuma ihtiyacını yüzyıllar boyunca karşılamıştır.