
Şu’le-i şem’-i rûhun ağyâra bezm-efrûz olur
Âh kim yetgeç bana bir berk-i âlem-sûz olur
Gayr çeşminden bulur her dem nigâh-i merhamet
Ben ne kıldım kim nasîbim nâvek-i dil-dûz olur
Ben ne kıldım kim nasîbim nâvek-i dil-dûz olur
Her gün açar gönlümü zevk-i visâlin yenleden
Gerçi güller açmağa her yılda bir nevrûz olur
Gerçi güller açmağa her yılda bir nevrûz olur
Hâle tek çıkmaz evinden mâh-tal’atler müdâm
Her kimin devr-i kamerde tâli’i firûz olur
Her kimin devr-i kamerde tâli’i firûz olur
Sâ’idin zevkiyle terk etmiş Fuzûlî âlemi
Meyl-i sahrâ eylemez bir kuş ki dest-âmûz olur
Meyl-i sahrâ eylemez bir kuş ki dest-âmûz olur
Fâ i lâ tün fâ i lâ tün fâ i lâ tün fâ i lün
* * *
* * *
Bir mum gibi aydınlık yanağının ışığı başkalarının meclisini aydınlatıyor. Fakat ah bana yettiği zaman dünyayı yakan bir yıldırım olur.
Başkaları, sıradan insanların gözlerinde her ân merhamet bakışı bulurlar. Ben ne yaptım ki benim nasibim yürek delip geçen ok oluyor.
Her ne kadar güllerin açtığı nevruz her yıl bir defa gelirse de sana kavuşmanın zevki her gün yeniden gönlümü açar.
Bu devirde her kimin kısmeti bereketli ve parlak olursa onların evleri hâle (ayın veya güneşin etrafındaki ışık çemberi) gibidir. İçinde ay yüzlü güzeller vardır.
Fuzûlî senin verdiğin mutluluğun zevki ile dünyayı terk etmiş. Elde gezdirilmeye alışan bir kuş uçup bozkırlara, çöllere gitmez.